Ali Bilge'yle Ekonomi Politik'te Türkiye’deki seçim sonrasındaki genel durumu değerlendiriyoruz.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Merhaba, günaydın!
A.B.: İyi haftalar, iyi yayınlar.
Ö.M.: Genel durumu değerlendireceğiz herhalde. Türkiye’deki bu seçim sonrasındaki durumu.
A.B.: Evet, seçim sonrası sarayda bir yapılanma yaşandı. Özellikle ekonomiye ilişkin atamalar oldu, yeni bakanlar atandı. Dikkat çekici hususlara bakalım. Özellikle, çelik çekirdek diye ifade edilebileceğimiz Akar, Fidan ve Kalın üzerinden bakalım. Erdoğan’ın çok yakınında bulunan ve ağırlıklı olarak da istihbarat ve güvenlik konularında görev yapan ekipteki duruma bakalım. Bunlar arasında görev değişimi oldu. Dışişleri Bakanlığı’na Hakan Fidan, istihbaratın başına da İbrahim Kalın geldi. Bu alan tahkim edilmiş durumda. Otokratik iktidarın güvenlik tarafının güçlendirildiği de dikkat çekiyor. Hulusi Akar faktörü önemli. Akar’ın dışarıda kalması pek fazla konuşulmuyor. Bu durum Akar’ın gözden çıkarıldığı anlamına gelmiyor. Akar önümüzdeki dönemde farklı fonksiyonlar üstlenebilir. Seçim sonrası hengamede yeni düzenlemede Akar’ın durumu üzerine pek gidilmedi. Diğer bir husus, Genelkurmay Başkanı’nın otomatik olarak Milli Savunma Bakanlığı’na atanması oldu.
Ö.M.: Hulusi Akar general zaten.
A.B.: Tabii, 15 Temmuz’un Genelkurmay Başkanı’ydı.
Ö.Ö.: Derdest edilmişti değil mi?
A.B.: Evet. Erdoğan’ın ‘sır küpüm’ dediği iki kişi var; Hulusi Akar ve Hakan Fidan. 15 Temmuz’da altı saat boyunca Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) müsteşarı Fidan ve Genelkurmay Başkanı Akar, darbe istihbaratını almalarına rağmen cumhurbaşkanına haber vermeden darbeyi görüştüler. Bu kişiler Erdoğan’ın en yakını isimler oldu. İbrahim Kalın’ı da eklemek gerekiyor. Bu üçlüdeki hareketlilik, değişimler otokrasiyi izleyen gazeteciler açısından önem teşkil ediyor. Ayrıca Hulusi Akar’ın Abdullah Gül’le de olan yakınlığını unutmamak lazım. Aynı şekilde Hakan Fidan’ın hem Davutoğlu’na, hem Abdullah Gül’e olan yakınlığını da unutmamak lazım.
İçişleri Bakanlığı’na İstanbul Valisi atandı. 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) seçimlerini Ekrem İmamoğlu’nun kazanması sonrasında, seçimler hukuksuz bir şekilde Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından iptal edilince Yerlikaya’nın İBB’ye kayyım olarak atandığını da hatırlatalım. Yerlikaya, saray adına İBB’yi yakın markajda tutan bir mülki erkan olarak görüldü. İçişleri Bakanlığı’na getirilmesi bu yüzden önemli.
Ö.M.: İstanbul Valisi Ali Yerlikaya değil mi?
Seçim sonrası iktidar yapılanmasını anlamak gerekiyor
A.B.: Evet. İBB markajı devam ediyor. Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve MİT’deki değişimlerle seçim sonrası iktidar yapılanmasını anlamak gerekiyor
Bu tür değişikliklerde, kamuoyuna sanki iktidarda yumuşama varmış gibi bir hava zerk ediliyor. Böyle bir hava estirilmeye çalışılıyor. Böyle bir durum söz konusu değil. İktidarın yumuşadığını görebilmemiz için, suçsuz yere hapislerde bulunan insanların salıverildiğine dair önlemlerin alındığını görmek gerekir. Can Atalay hala görevinin başında değil, mecliste değil, seçilmesine rağmen salıverilmiyor.
Ö.M.: Mazbata çıkarılmasına rağmen.
Yeni bakanların atanması otokrasinin yapısında bir değişiklik içermiyor
A.B.: Memlekette Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları uygulanmıyor. HDP kapatılmak üzere, yolsuzluk haberleri yazan gazeteci ağır darp edilip hastaneye kaldırılıyor, sanatçı konserleri iptal ediliyor, böyle bir durumdayız. Yeni bakanların atanması otokrasinin yapısında bir değişiklik içermiyor.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde toplanan hükümeti oluşturan bakanları atayan ve görevden alan, her şeyin başı olan Cumhurbaşkanı’dır. Bakanlar da sarayın içindeki çelik grubun içinde yer alan ya da almayanlar olarak sınıflandırılıyor. Sarayın dışındakiler pasif bakanlıklar gibi görülüyor. Çünkü cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen sistemde cumhurbaşkanlığı teşkilatı ülkeyi yönetiyor. Sonuçta bu ülkede beş yıldır devam eden bir başkanlık rejimi var. Dünyada pek örneği olmayan başkanlık rejimi ile beş yıldır yönetiliyoruz.
Genelkurmay Başkanı’nın emekli olmadan otomatik olarak Savunma Bakanlığı’na atanması gibi durumları sert otokrasilerde görmek mümkün. Şu an Genelkurmay Başkanı kim onu bile bilmiyoruz, sanıyorum vekaleten atandı. Yüksek Askeri Şura (YAŞ ) mı toplandı? Hayır. YAŞ, bu atamaya karar vermedi.
Dışişleri Bakanlığı’na atanan Hakan Fidan, uluslararası alanda daha çok batı dünyasını değil doğuyu temsil eden, Rusya ve Ortadoğu ülkeleriyle olan yoğun ilişkisi ile dikkat çeken bir isim. Suriye ve İsrail’de istenmeyen, kabul görmeyen bir isim olduğunu da biliyoruz. Fidan’ın mazisine ve MİT müsteşarı olarak atanmasından sonraki sürece baktığımızda, bu ülkelerin benimsemediği, istemediği kişi olarak görüldüğüne tanık olduk. Suriye’deki radikal İslami unsurlarla teması kuran kişi olarak bilindiği için tepki de duyulan bir isim. 2013’de Obama yönetimi ile Oval Ofis’teki görüşme hala zihinlerde. Hem Suriye politikası hem de batı politikası açısından bu atamaların yüklediği anlamlar önemli. Yeni bakanların güvenlik/istihbarat gücü öne çıkan isimlerden oluştuğunu, Batı’dan çok Doğu’ya ve Ortadoğu’ya yakın isimlerden oluştuğunu ifade etmiş olalım.
Eleştiriyoruz ama bu yapıyı yeterince biliyor muyuz?
Çok eleştirdiğimiz, benimsemediğimiz bir sistem var. Ona da cumhurbaşkanı hükümet sistemi deniliyor. Benzeri görülmemiş bir başkanlık sistemi. Eleştirdiğimiz bu sistem, beş yıl boyunca nasıl çalıştı? Neler var bu sistemin içerisinde, nedir bu sistem? Eleştiriyoruz ama bu yapıyı yeterince biliyor muyuz? Bakın, bu sistemde başbakanlık müessesesi yok, meclisin inisiyatifi kalmamış durumda, bakanlar direkt cumhurbaşkanına bağlı, bakanlar için gensoru bile veremiyorsunuz, bunlar kalktı Türkiye’de. Bakanların parlamentoya karşı bir sorumluluğu yok. Hepsi cumhurbaşkanına karşı sorumlular, o yüzden gensoru yok. Cumhurbaşkanlığıyla özdeşleşen genel idare, merkezi idare var. Başbakanlık ve bakanlar kurulu da kalktığı için her şey Erdoğan ile özdeşleşmiş durumda.
Sistemin içinde başka neler var? 2018’de 1 No’lu kararnameyle yeni cumhurbaşkanlığı teşkilatı kuruldu. İlk maddelerde cumhurbaşkanının özel kalem müdürleri, çok yakınındaki görevler tarif ediliyor, onları geçelim. Cumhurbaşkanlığı teşkilatının içine iki yeni düzenleme yer aldı; ilki Cumhurbaşkanlığı Politika Kurulları. Bu kurullardan haberdar mıyız? Son depremden sonra Afet Kurulu ile birlikte 10 tane politika kurulu var. 2018 seçimleri ile birlikte Türkiye idari sistemine bu şekilde giren kurullar oldu. Bilim, Teknoloji ve Yenilik Politikaları, Güvenlik Dış Politikaları, Eğitim-Öğretim Politikaları, Ekonomi Politikaları Kurulu vb.
Ekonomi Politikaları Kurulu, ekonomi bakanlarının ekonomi bürokrasisinin üzerinde hakimiyet kuran bir kurul. Üstelik bu kurulda yer alan isimler o kadar zayıf isimler ki... Neyse, isimlere girmeyeyim. Biz bu kurulları günlük hayatımızda hiç hissetmiyoruz. Çünkü bunların varlığıyla yokluğu belli değil. Bu kurullar var, evet. Ama düzenli toplantı yapıyorlar mı? Neler üretiyorlar? Sözde, cumhurbaşkanına politika setleri hazırlıyorlarmış! Kurulların içinde iklimle ilgili olan bir kurul yok. Sağlık, gıda politikaları var. Kültür-sanat var, hukuk politikaları var. Üyelerinin toplamı 100’ü aşıyor. Kurulların doğal başkanı Cumhurbaşkanı. İçlerinden biri vekil olarak atanıyor. Kurul üyeleri sözde, devletten maaş almıyorlar ancak her türlü giderleri karşılanıyor. Ayrıca ‘arpalık’ diye tarif ettiğimiz yerlerden ücretlendiriliyorlar. Kamu ve özel kuruluşlardan yönetim kurulu üyeleri de bulunuyor. Oralardan ciddi paralar kazanıyorlar. Basında zaman zaman çıkan, altı yedi yerden maaş alanlar bunlar işte. Hatta iş takipçileri de buradan çıkıyor. Zaman zaman istifalar bu nedenle oldu, ayyuka çıkan gelişmeler sonrası saraydan istifa haberlerini hatırlayalım. Meşhur Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK), skandalların içinde yer alanları kast ediyorum.
Kurullar gerçekten beş yıl boyunca ne yaptı? Gazetecilik yapıyoruz, memleketi ve kurumları takip ediyoruz. Ancak bu kurulların neler yaptığı hakkında herhangi bir doküman yok elimizde. Ne yapıyor bunlar, ne iş yapıyorlar? Bunları bilmiyoruz. Arada sırada şöyle şeyler duyuyoruz; “Cumhurbaşkanı hepsini topladı, bir araya geldi.”
Ciddi derece atalet içinde, fonksiyonsuz yapılar ama her şeye de karışabiliyorlar. Bakanlıklardan istediği her şeyi alabiliyorlar, karışabiliyorlar. Gerçekten şu anda büyük bir rahatsızlığa da sebep veren bir yapılanma bu kurullar. Bu, sistemi savunanlar tarafından da eleştiriliyor.
2018’de 1 No’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (CBK) ile devreye giren yeni yapılardan ikincisi, ofisler. Bu da çok bilinmiyor. Politika kurulları var. Ayrıca ofisler var, Cumhurbaşkanlığı Ofisleri. Bu da idari sisteme 2018’de dahil oldu. Bu ofislerden haberdar mıyız?
Ö.M.: Hayır.
A.B.: Dört tane ofis var. Bunlar, Dijital Dönüşüm Ofisi, Finans Ofisi, İnsan Kaynakları Ofisi ve Yatırım Ofisi.
Ö.M.: Ben Devlet Malzeme Ofisi’ni biliyorum!
A.B.: Çok güzel. Bir de Toprak Mahsulleri Ofisi vardır.
Ö.M.: Evet, bir de Petrol Ofisi.
Ofisler, tamamıyla Türk idari sistemine aykırı bir şekilde teşekkül etmiş kuruluşlar
A.B.: Bunlar yeni devreye girenler. Ofislerin temel görevleri, kendi alanlarıyla ilgili projeler geliştirmek, raporlamak, izlemek ve analizler yapmak. Bunlar hakkında hiç bilgi sahibi miyiz? Hayır. Şöyle bilgi sahibiyiz; o da şikayetlerden dolayı. Bu ofislerin de geleneksel bürokrasi üzerinde gücü var. Bürokrasiden her şeyi isteyebilirler, buraya atanan isimler de çok ilginç. Ayrıca yeni sistemde kurullarla ofisler arasında kavga var. Çünkü ofisler, tamamıyla Türk idari sistemine aykırı bir şekilde teşekkül etmiş kuruluşlar. Cumhurbaşkanlığına bağlı özerk kuruluşlar,, bütçelerini kendileri yapıyorlar! İnanılmaz hukuki yanlışlıklar içeren bu ofislerin de geçen beş yıl içerisinde ne yaptıklarını bilmiyoruz. Çünkü bunların meclisle bir teması yok. ‘Meclis olmaktan çıkan bir meclisle teması olmuş neye yarar’ demek mümkün. Ama en azından kamuoyu olarak bazı bilgiler edinebilirdik.
Beş yıldır kamuda personel politikası diye bir şey kalmadı
Her şey Cumhurbaşkanı’na göre dizayn edildiği için, bakanlıklar, ofisler, politika kurullarının neler yaptıklarına dair de en ufak bir bilgimiz gerçekten yok. Bunların her biri politika kurulları ve ofisleri. Nedir bunlar, ne iş yapar, neyler, buralarda kimler çalışır, kaç para alırlar, bugüne kadar ne yapmışlardır? Bunların yarattığı bir katma değer var mıdır? Ayrıca kendi içlerindeki çatışmalar nedir? Bunlar ne tür sorunlar doğurmuştur? Mesela İnsan Kaynakları Ofisi ne yapar? Beş yıldır kamuda personel politikası diye bir şey kalmadı, ortadan kalktı.
Cumhurbaşkanı’na bağlı bir de icracı kurumları da saymamız lazım. İcracı kurumlar; Devlet Denetleme Kurulu, Devlet Arşivleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, İletişim Başkanlığı (eski Basın Yayın), Milli Güvenlik Kurulu, MİT, Savunma Sanayi, Strateji ve Bütçe Başkanlığı (Maliye Bakanlığı’nın eski Bütçe Genel Müdürlüğü). Bütçe Genel Müdürlüğü, Hazine’yle birlikte çok önemliydi.
Memlekette 2018’den bu yana bütçe de önemsizleşti. Bütçede parlamento denetimi kalmadı. Parlamentonun içinden bütçe de alındı. Bütçenin de Cumhurbaşkanı’nı elinin altında olması istenmiş. Sanki özel kasa. Çünkü meclis devrede yok. Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nı da yeterince bilmiyoruz, ne verirlerse yetiniyoruz. Kamuoyu olarak bunların neler yaptıklarını ve neler ürettiklerini, kimler olduklarını bile bilmiyoruz. Son olarak Varlık Fonu da Cumhurbaşkanı’na bağlı. Dolayısıyla muazzam bir iş yükü var ortada. Bunların hepsinin başı, sorumlusu Cumhurbaşkanı.
Ö.M.: Bir takipçi, dinleyicimiz de hemen not göndermiş. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Finans Ofisi, İnsan Kaynakları Ofisi, Teknoloji Ofisi ve Yatırım Ofisi varmış.
A.B.: Evet biraz önce saydım. Dijital Ofis var bir de.
Ö.M.: Özel Kalem ve İdari İşler Başkanlığı da var.
A.B.: Ofisler dört tane. Zaman zaman dile getirmiştim. YSK bilişim uzmanı alacak. Bu alımı Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi mülakatla yapıyor. Her şey merkezi ve başkanlığın iznine bağlı. Böyle bir yapılanma her şeyi alt üst ediyor. Kural hakimiyetinin ortadan kalkmasına yol açıyor. Beş yıl oldu bu sistem devreye gireli. Şimdilik bırakalım otokratik yönetim tarafını filan ama bunlar neler yaptı? Beş yıllık uygulama sonuçları nedir?
2018 öncesi Meclisi, Bakanlıklar dahil tüm devlet kurumlarını ibra ederdi. Tüm kuruluşların yıllık bütçe dahil faaliyetleri sunulur, raporları konuşulurdu. Kamu İktisadi Teşebbüsüleri (KİT) , İktisadi Devlet Teşekkülleri, iyi kötü parlamento denetiminden geçerdi. Sayıştay raporları gelirdi. Bilgi sahibi olurduk. Şimdi bunlarla ilgili hiç bir bilgiye sahip değiliz.
Cumhurbaşkanlığı Ofisleri bütçelerini kendileri belirliyorlar. Zaten garip bir özerkliğe sahipler. Ancak politika kurulları özerk değil. Dolaysıyla bu iki yapı arasında çatışmalar olduğu ileri sürülüyor; “Onların özerkliği var, bizim özerkliğimiz yok” gibi... Sonuçta ortalıkta bir kaos hali bulunuyor.
Eskiden, Devlet Personel Başkanlığı vardı. Kadro yönetimi yapardı, kamu personelinde eş güdüm sağlamaya çalışırdı. Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü bu sürece dahildi. Devlet Planlama Teşkilatı da koordinatör kuruluştu. Eski Türkiye’de, ki çok eleştirirdik, beğenmezdik ama bir yapı vardı. Şimdi bunların hiçbiri yok.
Hükümette göze çarpan hususları söyledim. Güvenlik esaslı kadroların hakimiyeti devam ediyor. Çekirdekte bulunan unsurlarda bir değişiklik yok. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dediğimiz yapı, kaotik bir şekilde devam ediyor. Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle de her şey; kişiler, kurumlar bir gün içerisinde değiştirilebiliyor. Tüm bu yapıların Türkiye’nin yönetim sürecine nasıl bir katma değer yarattıklarını bilmiyoruz.
Ö.M.: Çok opak bir durumdan bahsetmek mümkün değil. Ayrıca da bu opaklığın yani şeffaflığın tam tersi olan durumun en önemli sebeplerinden ve kaynaklarından bir tanesi de medyanın çok ciddi sınırlamalar içinde olması. Yani başta tamamen iktidara bağlı medyayı bir kenara bırakıyorum, ana akım medya dediğimiz, ama herhangi bir şekilde bölgesel olarak da yolsuzluk haberleri yapan gazeteciler de açıkça saldırıya uğramaya başladılar. Bu Tatvan Belediyesi’yle ilgili mesele. İzninizle iki dakika ondan da bahsedeyim. Yani Sinan Aygül’ün Tatvan Belediyesi Başkanı Emin Geylani’nin korumaları ki birisi polis, birisi de boksörmüş, Engin Kaplan ve diğeri, boksör olan Yücel Başsali’nin açıkça saldırıda bulundukları kameralarla tespit edilmişti. Tekrar hastaneye kaldırılmış. Ağır yani bayağı yaralanmıştı. Gazeteci Sevilay Yılman’ın belirttiğine göre, Sinan Aygül tekrar fenalaşarak yeniden hastaneye kaldırılmış. Tatvan’da da plastik cerrah olmadığı için Diyarbakır ya da Van’a sevk edilecek. Yani ağır bir durumdan bahsediyoruz, bunu da belirtmek lazım. 15 bölge barosu da Artı Gerçek’in haberine göre Tatvan Belediyesi ile ilgili bu haberleri yapan Sinan Aygül’e karşı yapılan saldırıyı kınamışlar; ‘Halkın haber alma hakkına yapıldı bu saldırı’ diyorlar. Burada soru da şu, 81 baro var değil mi? Neden onların hepsi birden karşı çıkmamış diye de insan sormadan edemiyor doğrusu.
Ö.Ö.: Bu arada Geylani, Twitter üzerinden açıklama yapmış, “Sinan Aygül’e karşı yapılan saldırı dahlim dışında gerçekleşti,” diyor. Sonra da diyor ki, “İyi niyetime ve üzüntüme rağmen PKK ağzıyla yapılan tehditlere karşı geri adım atmayacağım,” demiş.
Otokratik bir sistem var ama o otokrasinin kendine bile doğru dürüst hayrı yok
A.B.: Klasik uygulanan açıklamalar. Biraz önce bahsettiğim merkezde, Cumhurbaşkanlığı’nda var olan yapılanmanın yerel unsurlarını da hesaba katmakta fayda var. Bu sistemle geçen beş yılı analiz etmek için sistemin ürettiği yeterli veriye maalesef sahip değiliz. Bu durum önümüzdeki beş yıl da devam edecek. Bu sistemi kuranlarında, bu yapıların çözüm üretmediğini, arkaik kaldığını, eleştirdiklerini de ilave edelim.
Otokratik bir sistem var ama o otokrasinin kendine bile doğru dürüst hayrı yok. Sadece güvenlik ve baskı rejimi anlamında var. Bu kurullar, ofisler ne işe yarıyor, belli değil. Ülkenin kimyası bozuldu. Devlet, cumhurbaşkanı, hükümet, parti başı aynı kişi. Seçim sonrası saraydan konuşma yapılması da bu bütünleşmeyi gösteriyordu. Parti, lider ve devlet. Hepsi bir arada, buna uygun bir yapılanma. Ancak bu yapılanma ülkeyi yönetmeye ne kadar imkan veriyor? Dünyada hiçbir cumhurbaşkanı ya da devlet başkanının bu kadar iş yükü yoktur. Altında ezildiğini ve aksadığını açıktan olmasa da yakınları dile getiriyor.
Ekonomi Bakanı’sınız ama kamu bankaları size bağlı değilse ekonomiyi yönetemezsiniz
Ekonomi yönetimini, Mehmet Şimşek’i geçen hafta konuştuk. Şimşek, bir ekip kuracaktı. Sadece Merkez Bankası Başkanı atayabildi. Mehmet Şimşek, adeta -biz burada kendi aramızda konuşuyoruz arkadaşlarla- rehin alınmış bir adam pozisyonunda. Sürekli şikayet ediyor. Ekonomi bakanı, “Ekonominin bu kadar vahim olduğunu bilmiyordum,” diyor. Hala geziyor. Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’ne (TÜSİAD) gidiyor, bankalara gidiyor, 22’sinde Para Kurulu Toplantısı olacak. Kurulda henüz bir değişiklik yok. Eski Para Kurulu üyeleri yani faizleri indirenler herhalde bu sefer sarayın talimatıyla yükseltecekler! Garip ama sanki böyle olacak.
Ayrıca sarayda Finans Ofisi var, Ekonomi Politikalar Kurulu var. Bu yapıların ekonomi yönetimine olan bağlantıları, etkileri ve müdahalelileri de söz konusu. Kurullar ve ofislerin edilgen hale gelmiş normal bürokrasiyle ilişkileri de sorunlu.
Türkiye’de iş yapmak isteyen yabancıların ve yönetimle temaslarını yürüten lobilerin üçlü yapıyla ofislerin, kurulların ve bürokrasinin farklı farklı pozisyonlar içerisinde olduğunu da katıldığım bir toplantıda öğrendim.
Muhalefet ederken otokrasi diyoruz, benimsemiyoruz, eleştiriyoruz. Ama bu otokrasi nedir, ne yapıyor, teşkilat yapısı nedir, beş yıl boyunca neler yaptı? Bunların üzerinde durmak gerekiyor.
Türkiye’de Ekonomi Bakanı’sınız ama kamu bankaları size bağlı değilse ekonomiyi yönetemezsiniz. Türkiye ekonomisinin %50’si kamu bankaları aracılığıyla yürür. Eğer kamu bankaları size bağlı değilse, isterse Hazine bağlı olsun, kesmez. Malum döviz krizi yaşanıyor. Temerrüde düşecek bir ekonomi bulunuyor, oradan buradan swaplar, geçici mevduatlarla durum idare edilegeldi. Ülkenin bilançosunun pasif tarafı dolarize olmuş. Öbür tarafta aktifleri yani varlıkları erimiş bir ülke Türkiye. Mehmet Şimşek’e, ‘seçimlere kadar durumu idare edecek, yerel seçimleri kazandırabilecek kadar para bul bana yeter’ denmiş sanki. Jant üzerinde tek tekerlek gidiyoruz.
Ö.M.: Süreyi de bitiriyoruz ama siz 2018’de Anadolu Ajansı’nın belirttiği dev ekonomi, dijital dönüşüm, bilimsel atılım, sosyal devlet ve lider ülke anlayışıyla oluşturulan yeni sistemle, Türkiye’nin Cumhuriyetin 100. yılında küresel güç olma yolunda yeniden şahlanması gerçekleşmedi mi diyorsunuz?
A.B.: Evet gerçekleşmedi. Çok geriye düştü. Şimdi bu sistemi önerenler de çalışmıyor diye eleştiriyor. Bin odalı saray bunlarla dolu. Ayrıca bunların saray dışında da binaları var. Yeni binalar yapılıyor. Zaten memlekette devlet demek, bina yapmak demek. Arkaik, işlemez bir sistemle daha ne kadar devam edilebilir? Seçimleri kazanıyorsunuz ama bu arkaik sistemle ve parçalanmış yapılarla devam etmek pek mümkün gözükmüyor. Bunun sonu selamet değil.
Ö.M.: Peki burada bitirelim isterseniz.
A.B.: Herkes CHP’yi konuşuyor. CHP’yi Bayram sonrasında konuşuruz. Ekonomi Politik program tarihimizde baktım; üçüncü program ‘CHP nedir, ne değildir?’ başlığıyla yayınlanmış. Dolayısıyla, CHP de bizim radarımıza girecek ister istemez. Herkese iyi bayramlar, iyi tatiller!
Ö.M.: Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
A.B.: Hoşça kalın!
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.